16 Mayıs 2013 Perşembe

PAPATYA VE KELEBEĞİN AŞKI



Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengârenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış. Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. İçinden “Ne muhteşem bir çiçek” diye geçirmiş. 
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.”Merhaba” demiş papatyaya, “sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.”. Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve “Merhaba” demiş, “ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.” ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış. Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler. Böylece saatler saatleri kovalamış.Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve; “Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek” demiş. Papatya buna bir anlam verememiş. “Neden” demiş. “Yoksa benim yanımda mutsuz musun?”. “Hayır” demiş kelebek. “Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim.” Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya “Sevi seviyorum” diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece “Bende…”diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş. İçinden “Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim.” diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, “seviyormuş” diye geçirmiş içinden.
 İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:”Seviyor mu, sevmiyor mu?”…




9 Mart 2013 Cumartesi

BABALAR VE KIZLARI




Kız çocuklarının hayatına giren ilk erkek babalarıdır.Kız çocukları daha altı aylıkken babalarının sesine ve dokunuşlarına annesininkinden daha farklı tepkide bulunmaktadır. Yani babayı algılamakta ve ayırt etmektedir.Babalar kızlarının gözünde daha güçlü ve daha akıllıdırlar. Bu nedenle daha çok saygı uyandırırlar. Babalar kızlarının ilk aşkıdır.Aralarında kimsenin anlayamadığı,anlam veremediği bir sahiplenme söz konusudur..küçüksünüzdür,babanız daima yanınızda olsun,en nihayetinde büyürsünüz,biri girer hayatınıza,bir erkek arkadaş…babanıza eskisi kadar ilgi göstermezsiniz artık.. bu boşluk hissi onun zoruna gider ve bu kez babanız sizin odanızın kapısının önünde beklemeye başlar…

    Buna uygun bir yazıyı sizlerle paylaşacağım;


0 YAŞINDA

Baba :

Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı…
Gözleri de bana ne kadar çok benziyor…

Kızı :

Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek…

5 YAŞINDA

Baba :

Prensesim benim, güzel kızım…
Söyle bakalım baban sana ne alsın ?

Kızı :

En çok babamı seviyorum…
Babam, niye annemle uyuyor ?
Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin…



10 YAŞINDA

Baba :

Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız ?

Kızı :

Ben babama aşığım…
Büyüyünce babam gibi erkekle evleneceğim…
Babam bu ay harçlığımı arttırır mı ?

15 YAŞINDA

Baba :

Ne kadar da çabuk büyüdü…
Eve de gittikçe geç kalmaya başladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek…    
Sanırım daha sert konuşmalıyım…

Kızı :

Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum…
Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum…
Ne zaman özgür olacağım ?

20 YAŞINDA

Baba :

Artık sözümü dinlemiyor, benden giderek uzaklaşıyor…
Kendi parasını da kazanmaya başladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabi.
Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten…
Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor…

Kızı :

Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor…
Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli ?
Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım…
Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık !

25 YAŞINDA

Baba :

Bir gün bunun olacağını biliyordum…
İşte evleniyor…
Zaten aramız eskisi gibi değildi…
Şimdi bir de kocası var…
Prensesim beni terk ediyor…

Kızı :

Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki ?
Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor…
Kendi hayalindeki damat değil ya !
Sanki birlikte yaşayacak olan o…

30 YAŞINDA

Baba :

Çok az görüşüyoruz. Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur…
Hem torunlarımı da özlüyorum…
Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki…

Kızı :

Babamları da çok ihmal ediyorum galiba…
Yine telefonda çok üzgün geldi sesi…
Hafta sonu onlara sürpriz yapmak en iyisi…

40 YAŞINDA

Baba :

Kızım, benim entelektüel düzeyimi yeterli bulmuyor…
Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum…
Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim…
Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı…
Şimdi beni beğenmiyor…
Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyeceğim…

Kızı :

Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor…
Sürekli bir şeylerden yakınıyor…
Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama…
Ya ona bir şey olursa ?
Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım…

45 YAŞINDA

Baba :

Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel…
Gözüm arkada gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı…
Onunla gurur duyuyorum…

Kızı :

Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim…
İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten…
Allah’ım onu benden alma !

50 YAŞINDA

Baba :

Dünyada mutlu kal kızım !

Kızı :

Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım…
Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana ?
Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol…
Ve hep yanımda olduğunu hissettir,
Ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela…
Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım ?

55 YAŞINDA

Kadın :

Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım…
Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim,
Çünkü “keşke”lerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum….
Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni
üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu ?


Yaşamı birlikte keşfederler babalar ve kızları.. Yıllar sonra yolda babasının elinden tutmuş giden küçük bir kız görürse eğer genç kız, eski zamanları hatırlar, dolar gözleri..
Genç kızın yüreği, tanıştığı bütün erkeklerden önce, herkesten en önce, babasına aittir. Babalar ve kızları, daha sonra hiç yakalayamayacaklarını bildikleri bir huzur ve güvenle yaslanırlar birbirlerine hayatta.
Baba bir sığınaktır kızı için, yaşamın fırtınalarından, yıpratıcı gerçeklerinden, canını acıtan bütün her şeyden uzaklaşmak istediği zaman sığınabileceği sessiz ve güvenli bir liman gibidir. Kızı hangi yaşta olursa olsun, çaresizlik içinde boğulurken dahi, elini uzatıverirse babasına, babasının elini tutacağını bilir. Asla bırakmayacağını da..





4 Mart 2013 Pazartesi

AZİZ NESİN



HAYATI




Mizah ve oyun yazarı (d. 20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul - ö. 6 Temmuz 1995, Alaçatı, Çeşme, İzmir).
Asıl adı Mehmet Nusret Nesin'dir. Yoksul büyüdü. Kuleli Askeri Lisesi'nde (1935) ve Harp Okulu'nda (1937) öğrenim gördü; 1944'te askerlikten ayrıldıktan sonra, gazeteciliğe başladı. Yedigün (1944), Karagöz (1945) dergilerinde ve Tan gazetesinde (1945) fıkra yazarlığı yaptı. Şiir denemeleri ve gerçekçi küçük hikâyelerle edebiyat dünyasına girdi; Sabahattin Ali ile birlikte çıkardığı Markopaşa dergisinde (1946) yayımlanan mizah hikayeleriyle adını duyurdu.
Siyasal eleştirinin ağırlık kazandığı hikâyeleri yüzünden mahkûm edilerek bir süre yazı hayatından ayrı kaldı. 1955'ten sonra fıkralarıyla tekrar gazete ve dergilerde görülmeğe, hikâye ve romanlarını yayımlamağa başladı. Akbaba (1955), Dolmuş (1955), Yeni Gazete (1957-1958), Akşam (1959) ve Tanin'de (1960) sürekli yazdı. Kemal Tahir ile birlikte Düşün Yayınevi'ni kurdu (1957). Zübük adlı mizah dergisini çıkardı (1961). 1969'da gazetecilikten ayrıldı.



MİZAH USTASI


Türk edebiyatının usta mizahçılarından olan Aziz Nesin, mizahı edebiyatın her türünde denedi. Toplumsal hayatın aksayan yönlerini, alaya elverişli kişi, durum ve olayları abartarak güldürücü ve akıcı bir anlatımla verdi. Onun mizah hikâyeleri yalnız eğlendirmekle kalmaz, güldürücü durumlar, tuhaf karşıtlıklar aracılığıyla toplumdaki bozuklukları göstermeğe, bunların nedenlerini belirtmeye de çalışır.
Eserleri uluslararası birçok mizah yarışmasında birincilik ödülü kazandı. Kitapları yabancı dillere çevrildi. Aziz Nesin sahnelerde, radyo ve televizyonda oynanan oyunlarıyla da ilgi topladı. Üç Karagöz Oyunu ve Çiçu ile tiyatro ödülleri aldı. Her yıl seçilen yoksul ve kimsesiz 4 çocuğu bir meslek sahibi oluncaya kadar yetiştirmek amacıyla Nesin Vakfı'nı kurdu (1972), eserlerinin gelirini buraya bıraktı.




Aziz Nesin'in Sevdiğim Sözlerinden Birkaçı



"Haritalara baktım, hiçbirinde evin yok. Ansiklopedilere baktım, hiçbirinde resmin yok. Sözlüklere baktım, hiçbirinde ismin yok. Aynada kendime baktım, seni gördüm. Benden başka yerin yok."



"Üşümek varsa bu sıcağın yokluğudur, karanlık varsa ışığın yokluğu. Eğer her yer karanlık ve sen üşüyorsan işte bu o'nun yokluğu."




"Bilirsin günahları yazan melek soldadır. Hatta bundandır kalbin solda olması. Çünkü belkide aşk, yaşanılan en büyük günahtır."



25 Şubat 2013 Pazartesi

İZMİR ŞİİRLERİ










CANIM İZMİR


Göğsümde nefessin İzmir
Gözümde güneşsin İzmir
Aşkların en güzelini
Bulduğum yersin sen İzmir

Canım İzmir güzel İzmir
İnci mercanımsın İzmir
Canım İzmir güzel İzmir
Sevgim nefesimsin İzmir

İstiridye olmuş Ege
Seni saklar gündüz gece
İncisin sen parıldarsın
Sevgilinin ak göğsünde

Canım İzmir güzel İzmir
İnci mercanımsın İzmir
Canım İzmir güzel İzmir
Sevgim nefesimsin İzmir



Latif Öz






İZMİR İÇİN KENAR SÜSLERİ





1.
imbatı dök yazıya
şiir olur
söz renk değişir serin mavi
izmir olur

2.
saçlarına ilişmiş imbat
gözlerinde akdeniz
yalnızlığın buğusu sabah ağızlarında
işte asfalta vuran kartal gölgeleri
bıçkın bıçakların bilekleri doğradığı
kan tüten geceler

bu kent bir kadındır say ki kadındır
her gün kanama geçiren

3.
sabahsa sonsuz güllerle gelir
belkahve üstlerinden
akın akın bulutlar
hınzır bir rüzgarın önünde
ışıkların öpücükleriyle uyanır dağlar denizler
düşlerin derin uçurumları görünür birden
toprağın nemli ağzında deli filizler
göğerir gök tereke şenlenir kıraçlar
o yorgun süvari sağrısını yine kırbaçlar
başlayan bu kaç milyarıncı günün
okunur altı çizilmiş satırları
insanla başlayan o uzun öykünün

4.
teninde nice hoyrat elin okşantısı
bir çocuk gibi gülümsüyor
kentim benim, ince kızım, cerenim
ağlayıp ağlayıp açılmış gibi
sabahlara nazlanıyor

yüzünde eski masalların izleri

5.
güneşle evlidir gizliden ayla sevişir
yıldızlar söylesin dillere destan sevdalarını
haşarı bir yürektir vurur ha vurur
karanlıkta ışıklı bir salıncak gibi
kendi rüzgarıyla savrulur

6.
dalgalar kırık fenerler sönüktür
demir tarar gecenin ışıkları
imgeleminde dip sularının
yakamozlarla söner gizemi
bir imparator sanılsa da körfezin divanında
o yalnız ve uzak gemi
bir çocuktur
düşlerin beşiğinde sallanan

gecedir
ve göz kamaşır kendi aydınlığından!

7.
ay açar karanlıklar kapısını
altın tozlarıyla kuşatır gökyüzünü
dingin yer çöker ağırlığından

adı izmir olsun
hıdırellez ateşlerinden atlayan
o haşarı çocuğun


Hüseyin Yurttaş



 


İZMİR’İN AKŞAMLARI



Denizlerin rüzgârı denizlerin,
Gelir vurur kızların bacaklarına.
İzmir’in akşamları İzmir’in,
Herkes saadetini düşünür.

Öpülmez ki denizlerin rüzgârı,
Kolay kolay öpülmez ki.
Bir kaçar bir de durur
Kadınlar gibi.

Denizlerin rüzgârı denizlerin,
İnsan unutur yalnızlığını.
Gemiler yelken açar uzaklarda,
Kim sevmez bu saatlerde yolculuğu.

İzmir’in denizleri koskocaman
Çocuklar uzatır ayaklarını denize.
Midye keser ayaklarını kaçarlar
Sevine sevine.

İzmir’in akşamları İzmir’in,
Nasıl sevilmez b İZMİR’E BİR DE ‘ŞAİR GÖZÜYLE’ BAKIN !
öyle akşamlar.
Bir yanar bir söner Karşıyaka’nın ışıkları,
Gün olur insanı deli eder.

İzmir’in ışıkları İzmir’in,
Barların, vitrinlerin önünde
Gemiler gelir rüzgârla dolu,
Gemiler gider ışıklar içinde.




Edip Cansever







941’DE İZMİR



941’de izmir, bela çiçeği
sahil boyu karanlık
sevdalı bulutların hali
yağmur da ne kadar tembel yağıyor
kendimizi akan suya bıraktık
serseriler misali

941’de izmir
izmir şehrinin ışıkları yanıyor
çıktı şair namzedi attilâ ilhan
çıktı yelken gibi sokaktan
banyolar’a doğru şöyle uzanıyor
bir cebinde kiralık ihtiyar bir kitap
bir cebinde kehribar kuru üzüm ve incir
sahilde iki ahbap

kardeşim ihsan ahmed
izmir şehri yağmurlu bir şehirdir
yağmur çilerken çocuk gibi içlenir
yum gözlerini hele bir tahayyül et
hani – derd-üt gam içre perişan – yıldızlar gökte
hani her akşam bostanlı’dan öte

kardeşim cemşid hun
hoş geldin hayırlı akşamlar
gözlerinden mi yaktın söyle cigaranı
tütün değil ya dünyalar dağıtamaz efkârını
hem sabahtan çarşıda yoktun
ekmek alabildin mi fırından
yine galiba kıyamet kopmuş
yine pîr aşkına kırılmış camlar

941’de izmir
her şey nasıl geçmiş nasıl kaybolmuş
rüyada gibi hiç farkına varmadan
şimdi ben burdayım sen izmir’de o bağdat’ta
ve daha başımızdan neler geçer kimbilir
kimbilir kardeşim hayatta


Atilla İlhan








İZMİR GECELERİNDE


Seni düşünüyorum İzmir gecelerinde
Sönmüş ışıklar uyumuş insanlar
Bir ben uyanık birde sokak lambaları yanık
Seni düşünüyorum İzmir gecelerinde.

Seni arıyorum İzmir gecelerinde
Doyumsuz aşklara uzanmak için
Bir ben yalnız birde parlayan yıldız
Seni arıyorum İzmir gecelerinde.

Seni anıyorum İzmir gecelerinde
Sevdamı yüzüne haykırmak için
Bir ben vurgun birde güler solgun
Seni anıyorum İzmir gecelerinde.

Seni yaşıyorum İzmir gecelerinde
Ölümsüz aşklara kavuşmak için
Bir ben yanık birde geceler tanık
Seni yaşıyorum İzmir gecelerinde.




M.M.Revanlı







24 Şubat 2013 Pazar

İZMİRLİ ÜNLÜLER

 AYHAN IŞIK
 NECATİ CUMALI
 AHMET PİRİŞTİNA
 AHMET ADNAN SAYGUN
 ATİLLA İLHAN
 ÇAĞAN IRMAK
 CANSEL ELÇİN
 BURCU GÜNEŞ
 EMEL MÜFTÜOĞLU
 FERDİ ÖZBEĞEN
 ESRA ERON
 GÜL GÖLGE
 HALUK BİLGİNER
 İPEK TUZCUOĞLU
 ÇOLPAN İLHAN
 KAYAHAN
ECE USLU